İCRADAN MAL ALMAK CAİZ Mİ?

icradan-hacizli mal almak caiz mi? icradan mal almak vicdanen doğru mu? icralık mal ah malı mıdır?
Öncelikle Diyanet İşleri Başkanlığının icradan alım yapmak helaldir fetvasının bulunduğunu belirtmek isteriz. İslam hukukçularının çoğunluğu borçluların mallarına haciz konup satılmasını caiz görürler. Bu şekilde satılan malı almak da helaldir.
Bu hükme varırken en önemli hukuki dayanak, Peygamberimizin Muâz b. Cebel’in iflasına karar vererek mallarına haciz koyup sattırması ve satıştan elde edilen parayı adil bir şekilde alacaklılara dağıtmasıdır. Hz. Ömer de Üseyfi el-Cüheni adında bir kişinin mallarına haciz koyup sattırmış ve elde edilen paraları alacaklılara dağıttırmıştır.
Haczedilen icralık malların satışının caiz olması, onların satın alınmasının da caiz olmasını gerektirir. Burada dikkat edilmesi gereken konu ihaleye fesat karıştırmamaktır.
Hepimiz, bu konuyla ilk karşılaştığımızda caiz olup olmamasından önce batıl inançlarımızın süzgecinden geçiririz. “Ah alır mıyım?”, “Ağlayanın malı gülene hayretmez”, “Ah ile abat olanın akıbeti berbat olur”, “Alma mazlumun ahını, çıkar aheste aheste”. Elbette, bu sözlerin hepsi doğrudur. Bu sözler, binlerce yıllık yaşanmışlıkların ürünüdür ve alameti tecrübeyle sabittir. Fakat bu atasözlerinin icra ihaleleri ile hiçbir ilgisi yoktur.
Hadi gelin birlikte, “haciz” ve “icra” gibi işlemleri, hukuk kitaplarının sayfalarından birazcık çıkarıp, kavramsal olarak ele alalım ve basitleştirelim.
İki kişi var. Biri borçlu, diğeri alacaklı. Her ikisinin de kendine göre hesapları var. Borçlunun borcunun ödemekle ilgili, alacaklının tahsil etmeyi beklediği alacağıyla ilgili planları var. Bir şekilde borçlu borcunu ödeyemiyor ya da imkanı var ama ödemiyor. Bizler her zaman mazlum ve mağdur olan kişiyi borçlu yapar, empatimizi borçlu üzerinden kurar ve alacaklı kişiyi “Aman idare etseydi, kiminin parası kiminin duası” diyerek eleştiririz. Elbette bu sözlerde tıpkı ilk başta söylediğimiz sözler kadar gerçektir, geçerlidir. Fakat icra ihalelerinde borç verip geri alamayan, mağdur olan alacaklıdır.
Ama madem toplumsal değerlerimiz ve kökleşmiş inançlarımız ile ele alıyoruz bu konuyu, yine aynı minvalde ilerleyelim. Diyelim ki borçlu gerçekten zorluğa düştü, belki iflasın eşiğinde zor günler geçiriyor. Ve hatta o da belki alacaklarını tahsil edemiyor. Bir yerde “Evdeki hesap çarşıya uymamış, belli”. Ve hepimiz biliyoruz, ticarette ayakta kalmak çok zor.
Gelelim diğer tarafa. Alacaklı kişi, yatırım yapmış, hizmet vermiş, mal satmış ya da belki farklı bir alacak verecek meselesi. O da alacağına güvenerek pek çok farklı işlere girişmiş, belki o da ev alacak, yatırım yapacak… Hiçbir acıklı durum olmasa bile, sadece alacağını alma hakkını kullanacak. Eğer alacağını tahsil edemezse oda ticaretini devam ettiremeyip icralık olacak.
Borçlu icradan önce malını satıp borcunu kapatabilecekken malını satıp borcunu ödemiyor ve devreye icra daireleri giriyor. Burada mağdur olan kişi borç verip parasını geri alamayandır.
Şöyle düşünün bir arkadaşınıza borç verdiniz 1 ay sonra öderim dedi fakat aradan aylar geçti geri dönüş yok. Paranızı istiyorsunuz fakat bu gün yarın diyerek sizi erteliyor. Gerçekten durumu zorda ise tabi ki arkadaşınızı idare edersiniz, bu konuda şüphemiz yok. Zorda olmadığını çok basit bir şekilde anlayabiliriz. Altında son model arabası var. Kendine ait bir evi var. Borçlu malını kendi satıp borcunu ödemezse devreye icra daireleri giriyor ve bu kişinin malını satıp borcunu ödüyor. Hatta üstüne para kalırsa da kalan tutarı borçluya veriyor.
Siz olsanız aracınızı satar, borcunuzu öder, bir süre otobüsle işinize gider daha sonra durumu toparladığınızda tekrar bir araba alırsınız.
“En mükemmel adalet, vicdandır”
Victor Hugo
Yasalara bakınca, borçluya borcunu ödemesi için gereken süre veriliyor. Hatta borçlu yasal işlemler ile 6 ay kadar süre kazanabiliyor.
Buraya kadar hepsi tamam.
Gelelim ahlaki ve vicdani tarafına. İcra satışlarında, aslında adaletin kimseyi mağdur etmeden tecellisi için, herkes vicdani sorumluluğunu yerine getirebilmeli. Mesela satın alınacak menkul ya da gayrimenkullerin, gerçek değerinden satılabilmesi konusunda hassasiyet gösterebiliriz. Hepimizin bildiği gibi icra ihaleleri düşük fiyatlarla başlıyor ve açık arttırma usulü satış gerçekleşiyor. Tellal “Satıyorum, sattım” diyene kadar fiyatı arttırmak mümkün.
Hatta burada, “icra ihalelerine katılımın” ne kadar büyük önem arz ettiğini de görüyoruz. İcra ihalelerine katılım artarsa, kimse açılış fiyatından o mala sahip olamaz; böylece o mal değerinde ya da değerine en yakın fiyattan alıcı bulur. Hem vicdanen hem de hukuken, bir icra ihalesinde uyulması gereken tüm etik ve yasal kurallara riayet ediyorsanız kendinizi bir “fırsatçı” olarak tanımlamamalısınız. Burada en önemli unsur, ihalelere fesat karıştırmadan ucuza almak için hile yapmadan ihalelere katılım sağlamaktır.
Aslında her zaman için manevi değerlerimiz, vicdanımız, ahlakımız bize ne söylüyor biraz dinlemek gerekiyor. Elbette icradan mal almak gibi somut eylemlerimizde, değerlerimiz daha baskın olarak varlığını hissettirse de, en başta söylediğimiz gibi konuya biraz da alacaklı yönünden bakmakta fayda var.
İçiniz rahat olsun istiyorsanız, icra dosyaları ile ilgili daha derin araştırmalar yapmanızı önerebiliriz. Örneğin bizim icra danışmanlarımız, size dosyalar hakkında daha detaylı bilgiler verebilir.
İslam Hukuku açısından konuya baktığımızda da durum değişmiyor. Dini teamüller, ortada bir hile olmadığı takdirde icradan mal almanın caiz olduğunu söylüyor. Çünkü icralık olan malların satılamaması borçlunun da alacaklının da daha çok mağdur olmasına neden oluyor. Üstelik satılamayan mallar, borçluya asla iade edilmiyor ve satılana kadar tekrar tekrar ihale açılıyor. Borçlunun satış için rızası olması elbette çok anlamlı. Ancak, borçlu kişi ürünü icraya çıkmadan önce kendi satıp borcunu ödemiyorsa, mallarının icra ile satılmasını hiç istemez…
“İyi bir vicdan en iyi yastıktır”
C.Brentano
Bu bir kısır döngü. Kendini konumunuzu fayda-fayda-fayda üçlemesinde, önemli bir sac ayağı olarak görebiliyorsanız, bizce kazanırken; kazandırıyor da olabilirsiniz. Sonuçta sarsılmaz bir gerçek var, hukuk her zaman adaleti sağlamak içindir ve yasalar daima toplum menfaatine hizmet eder.
Dileğimiz, ülkemizde ve dünyada müreffeh bir yaşamın hüküm sürmesi. Kim bilir, belki de her birimizin görevi birbirine hizmet ediyor ve bizi bu amaca daha da yaklaştırıyordur.
Peygamberimiz Hz. Muhammed’in sözleri belki de bu konunun en güzel özeti: “Niyet amelden hayırlıdır.”